Sevmek Edilgen Bir Eylemdir
Sevmek, çoğu zaman edilgen bir eylemdir. Bir insan gerçekten seviyorsa, hayattaki öncelikleri değişir. Yaşantısını sevdiği kişiye göre şekillendirir. İşte bu, sevilmenin bir boyutudur. Onun ihtiyaçlarını, kendi isteklerinin önüne koyar. Bir söz söylemeden ya da bir harekette bulunmadan önce, “Acaba o nasıl etkilenir?” diye düşünür seven insan. En azından benim bildiğim, kitaplarda okuduğum, filmlerde izlediğim ve çevremde gözlemlediğim sevgi anlayışı bu.
“Sevgi, sahip olmak değil, bir başkasının varlığını onurlandırmaktır.”
— Thich Nhat Hanh
Bir de sevgiyi bir amaç değil, araç olarak gören insanlar var. Kendi emelleri ve çıkarları uğruna “seven” insanlar. Onlar da kendilerince seviyorlardır aslında. Belki de tüm benliklerini sevdiği kişiye adadıklarını düşünürler. Belki o kişi, dünyadaki en çok değer verdikleri kişidir – tabii ki kendilerinden sonra. Burada bahsettiğim sevgi sadece bir kadınla bir erkek arasındaki romantik ilişki olmak zorunda değil. Bir insan, “dostum” ya da “arkadaşım” dediği birine de bu tarz hisler besleyebilir. Ne yazık ki, o kişiye gösterilen sevginin yalnızca bir araç olduğunu fark etmek acı verici bir deneyim olabilir.
“Bazıları sevmeyi bilmez, sadece ihtiyaç duyar.”
— Jacques Lacan
Peki nasıl bir araç bu? İstediklerini elde etmek için, yalnız hissetmemek için ya da özel biri olduklarını kendilerine ispatlamak için kullanılan bir araç. Ne acı değil mi? Kimse, olduğu kişi olduğu için sevilmiyor. Herkes, o anki ihtiyaçlarına göre sevgi gösteriyor hayatındaki insana. Ben bu gerçeği 24 yaşımda fark ettim. Çok geç kalınmış bir farkındalık değil belki, ama insan “şimdi önlem alabilirim” diye düşünmeden edemiyor. Yine de, duygular öyle kolay yönlendirilebilen şeyler değil.
“İnsanlar, kendi ihtiyaçlarına göre sever.”
— Friedrich Nietzsche
Eğer biri seni yalnızca bir araç olarak gördüğü için seviyorsa ve sen de bunun farkındaysan, yeterince güçlü değilsen o ilişkiden çıkamazsın. En fazla, senden daha güçlü birinin gelip seni o ilişkiden çıkarmasını beklersin. Ama işin ironik kısmı şu ki, seni kurtaran kişi de, bir süre sonra seni kendi hayatında başka bir “araç” haline getirebilir.
Evet, karşımızda içinden çıkılması zor bir döngü var. Ve buradan şunu anlamamız gerekiyor: Kalbi, beyninden daha baskın olan biri – duygularıyla hareket eden biri – hayatın gerçekleriyle yüzleşirken ağlamaktan başka bir şey yapamayabilir. Çünkü ne kadar uğraşırsan uğraş, o koşulsuz sevdiğin kişi yine bildiğini okuyacaktır. Ve bir noktada, senin – yani duygularla yönetilen insanın – pes etmesi gerekir.
Ama bu pes ediş, kendine az değer verdiğinden değil dostum… Bu, yalnızca başkalarının senin kadar büyük bir kalbe sahip olmamasının doğurduğu bir pes ediştir.
“Kalbiyle düşünenler, dünyayı aklıyla yönetenlerce anlaşılmaz.”
— Albert Camus
Belki blogum Yeşil Berjer çok fazla kişi tarafından okunmuyor. Ama eğer bu satırları okuyan bir kişi, kendi sevgi dolu kalbinin yeterince değer görmediğini hissediyorsa, bil ki yalnız değilsin… Ve sanırım artık duygularını bastırmaya çalışmakla verdiğin savaşı sonlandırman gerekiyor. Çünkü THAT’S WHO YOU ARE. Sen hep böyleydin. Hep daha çok önemsedin. Sevdiklerini kendinden öne koydun. Tanımadığın insanlara bile sevgi saçtın. Bu seni belki içten içe yordu, belki de zaman zaman delirtti. Ama bu, yaptığın şeyin yanlış olduğu anlamına gelmez.
Herkesin hayatı yaşama biçimi farklıdır. Biz — sen, ben, biz — umursamayı seçmişiz.
2025 gerçeği diye bir şey var. Hatta buna “acı dolu bir gerçek” desek daha doğru olur. Herkesin sabah yedisinde evden çıkıp ancak akşam yedisinde döndüğü, mutluluğun ve eğlenmenin nasıl bir şey olduğunun unutulduğu, insanların kendilerinden başka kimseyi önemsemediği bir dünyadayız. Adeta birer robota dönüşmüş gibiler. İşte aslında, bu yazıda bahsetmek istediğim kişiler onlar: duygusuz robotlar.
Bu robotlar, “seviyorum” sanıyor. Ama o sevgi sahte. Gerçek duyguları olan insanları küçümsüyor, değersizleştiriyorlar. Fakat şunu söylemeliyim: Bu robotlarla savaşmaya değmez. Eğer sen hâlâ insanları umursuyorsan; otobüste yaşlı birine yer veriyorsan, yardıma ihtiyacı olan birine tereddütsüz yaklaşıyorsan ve insanlara paradan daha çok değer veriyorsan… Bence sen doğru yerdesin.
“İyilik yapan insan, çoğu zaman yalnız kalır; ama vicdanı daima onunladır.”
— Seneca
Sen, kendini milenyum robotu olmaktan kurtarmışsın. Ve bu yüzden çok daha özelsin.